Kadının Ekonomik Bağımsızlığının Modern Evliliklere Etkisi: Maslow'un Evlilikte Boğulma Teorisi

  Günümüzde evliliklerin eskisi kadar tatmin edici olmamasının ardında pek çok sosyolojik, ekonomik ve psikolojik sebep yatmaktadır. Ancak bu konuyu bilimsel bir çerçevede ele almak için Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisini temel alan "evlilikte boğulma" teorisini incelemek oldukça faydalıdır. Bu teoriye göre evlilik, bireylerin hangi ihtiyaçlarını karşılamak için bu kuruma başvurduğuna bağlı olarak tatmin edici veya tatmin edici olmaktan uzak bir hale gelebilir. Tarihsel süreç içinde evliliğin işlevi büyük bir değişim geçirmiş ve bu değişim, günümüzdeki evliliklerin dinamiklerini yeniden şekillendirmiştir.

Geçmişte Evlilik: Temel İhtiyaçları Karşılama Aracı

Yaklaşık 100 yıl öncesine kadar insanların evlilikten beklentileri oldukça sınırlıydı. Çoğu insan için evlilik, yeme-içme, barınma ve üreme gibi biyolojik ve ekonomik ihtiyaçların karşılanmasına yönelik bir anlaşma niteliğindeydi. Özellikle kadınlar ekonomik olarak bağımsız olamadıkları için evlilik onlar için bir zorunluluk haline gelmişti. Erkekler için de evlilik, hem fiziksel ihtiyaçlarını karşılamak hem de toplum içindeki sosyal statülerini güçlendirmek adına kaçınılmaz bir kurumdu.

Maslow ihtiyaçlar hiyerarşisi

Bu dönemde evlilik, Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisinde en alt seviyelerde yer alan fizyolojik ve güvenlik ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik bir yapıdaydı. Duygusal yakınlık, kendini gerçekleştirme veya bireysel tatmin gibi kavramlar evlilik içinde fazla yer tutmuyordu. Eşlerin birbirine duyduğu romantik sevgi ya da arkadaşlık ilişkisi, evliliğin sürdürülebilirliği açısından çok da büyük bir önem taşımıyordu.

Modern Evlilik: Kendini Gerçekleştirme ve Duygusal Tatmin Arayışı

Zamanla ekonomik ve toplumsal yapıların değişmesi, özellikle kadınların iş gücüne katılımının artmasıyla birlikte evliliğin doğası da değişmeye başladı. Kadınlar artık ekonomik özgürlüğe sahip olduklarından, evlilik artık bir zorunluluk olmaktan çıktı ve daha çok duygusal ve bireysel tatmin sağlayan bir kuruma dönüştü. Maslow'un teorisinde belirtilen gibi, bireyler temel ihtiyaçları karşılandıktan sonra daha üst seviyelere, yani sevgi, aidiyet ve kendini gerçekleştirme ihtiyaçlarına yönelmeye başladılar.

Evlilik, sadece biyolojik ve ekonomik nedenlerle yapılan bir anlaşma olmaktan çıkıp, eşlerin birbirine duygusal destek sunduğu, arkadaşlık kurduğu ve hayatlarını birlikte anlamlandırdığı bir yapıya dönüştü. Bu da evliliklerde eşlerin birbirinden beklentilerini artırdı. Eskiden bir evlilik sürdürülebilir kılınmak için yalnızca temel görevlerin yerine getirilmesi yeterliyken, günümüzde eşlerin birbirini anlaması, desteklemesi ve birlikte gelişim göstermesi gibi faktörler de önemli hale geldi.

Evlilikte Boğulma Teorisi ve Beklentilerin Gerçek Dışılığı

Evlilikte boğulma teorisine göre, evlilikler artık bireylerin temel ihtiyaçlarını karşılamaktan çok daha fazlasını sunmak zorunda. Günümüzde insanlar evlilikten yalnızca ekonomik güvenlik veya fiziksel ihtiyaçların karşılanmasını değil, aynı zamanda duygusal tatmin, anlamlı bir bağ, karşılıklı anlayış ve kişisel gelişim gibi unsurları da beklemektedir. Ancak bu beklentiler arttıkça, evliliklerin tatmin ediciliği konusunda da problemler ortaya çıkmaktadır. Çünkü insanlar eşlerinden neredeyse her konuda mükemmel bir destek sunmasını beklemeye başlamış, bu da ilişkilerin üzerindeki baskıyı artırmıştır.

Eskiden bireyler sosyal desteklerini geniş bir çevreden alırken, günümüzde evlilik ilişkisi bu ihtiyacı karşılamada tek başına büyük bir sorumluluk üstlenmiştir. İnsanlar artık yalnızca eşlerinden ilgi, destek, duygusal bağ ve anlamlı bir yaşam sunmalarını beklediklerinden, evlilikler daha kırılgan hale gelmiştir.

Kadının Ekonomik Bağımsızlığının Boşanma Oranlarına Etkisi

Evliliklerin dönüşümü, boşanma oranlarını da ciddi şekilde etkilemiştir. Kadınların ekonomik özgürlüğe kavuşması, onların evlilikten daha fazlasını beklemesine neden olmuştur. Araştırmalar, boşanma olasılığının en yüksek olduğu çiftlerin, kadının erkekten daha fazla kazandığı çiftler olduğunu göstermektedir. Bunun temel sebebi, kadın ekonomik olarak bağımsız olduğunda evlilik için bir zorunluluk hissetmemesi ve mutsuz bir evliliği sürdürmek zorunda olmamasıdır.

Öte yandan, boşanma oranının en düşük olduğu çiftlerin ise erkeğin kadından yıllık 38.000 dolar daha fazla kazandığı çiftler olduğu belirtilmektedir. Bu durum, erkeklerin hala ekonomik olarak evlilik içinde daha dominant bir konumda olmasının evliliklerin sürekliliği açısından belirleyici bir faktör olduğunu ortaya koymaktadır. Erkekler için ise evlilik, hala stabil bir cinsel hayat ve sosyal statü kazandırma açısından önemli bir kurum olarak görülmektedir.

Modern Evliliklerde Beklentileri Dengelemek

Günümüz evlilikleri, eskisine kıyasla çok daha farklı bir yapıya bürünmüştür. Artık evlilikler yalnızca temel ihtiyaçları karşılamaktan öte, bireylerin duygusal tatmin ve kişisel gelişim arayışlarını da kapsayan bir kurum haline gelmiştir. Ancak bu yüksek beklentiler, evliliklerin daha kırılgan hale gelmesine ve tatmin edici olmaktan çıkmasına sebep olabilir. Bu nedenle, sağlıklı bir evlilik için eşlerin birbirlerinden gerçekçi beklentiler içinde olmaları ve evlilikteki rollerini daha bilinçli şekilde ele almaları gerekmektedir.

Evliliğin yalnızca bir zorunluluk ya da gelenek olarak değil, bireylerin hayatlarını daha tatmin edici ve anlamlı hale getirebilecek bir ortaklık olarak görülmesi, modern evliliklerin başarılı olması için en önemli unsurlardan biri haline gelmiştir. Dolayısıyla, evlilikten beklenen her şeyin yalnızca eşten sağlanamayacağı, bireyin kendi sosyal çevresi, kişisel gelişimi ve bireysel mutluluğu üzerine de yatırım yapması gerektiği unutulmamalıdır.


Meraklısına:

The Suffocation of Marriage: Climbing Mount Maslow Without Enough Oxygen

Yorum Gönder

0 Yorumlar